🌉 Ali Imran 37 Ayeti Ne Için Okunur

ÂLİİMRÂN SURESİ 37. ayet meali oku, Aliimran Suresi suresi 37. ayet Tefhim-ul Kuran meali oku, ÂLİ İMRÂN SURESİ 37. ayeti arapça oku, ÂLİ İMRÂN SURESİ 37. Kısmetaçmak için hangi dualar okunur sayın hocalarım?HAYIRLI KISMET TEZ VAKİTTE. 10 Mart 2009 17:37: Ali imran suresi 29 ayette diyor ki : De ki: ?İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Aliye yazdırmış olduğu ve cinlerden korunmak için okunacak dua, ayetleri içeren bir mektup olduğu rivayet edilmektedir. Peygamber Efendimizin bu mektubu yazdırmasının sebebinin Müslümanları cinlerden gelebilecek kötülüklere karşı korumak olduğu rivayet edilmektedir. Al-i İmran suresi: 18,19. ayetten sadece AliImran Suresi 7 ayet ne için okunur? Kitab'ın ayetlerinin muhkem ve müteşabih kılınması imtihan amaçlıdır. Kalpleri şüphe ve şehvet hastalığından korunanlar, Kitab'ın çoğunluğunu oluşturan, birbirini destekleyen ve açıklayan, lafızları açık Müslim Zikr 37) Bismillahillezi la Yedurru Anlamı; Kötülüklerden ve Kötü kimselerden korunmak için okunacak dua. 23 Ağustos 2019. Resimli Hadisler, Resimli Ayetler, Resimli Özlü Sözler. Ali İmran Suresi 26 ve 27. Ayetler. 23 Nisan 2020. 7 Ayetler 7 Ayeti Kerime Hangileridir. 14 Ağustos 2019. Tevbesuresinin son 2 ayeti ne için okunur? "Herhangi bir kimse Tevbe Suresi'nin son iki ayetini herhangi bir günde okursa o gün içerisinde ölüm olayından kurtulur.". Lekad Câekum ne için okunur? Her gün yedi defa bu ayeti okuyan kimse Cenab-ı Hakk'ın dünya ve ahirette lütuf ve inayetine mazhar olur. Bazı hayvanları hâkir görüyor ve kafirler için "aşağılık maymunlar" gibi çocukça hakaretler kullanıyor. (Bakara: 65), (Maide: 60) ⁠Muhammed tanrılaştırılıyor. (Ahzab: 56) Bir ayette ganimetlerin tamamı peygamberin diyor, cihatçılar savaşı reddedince "ganimetlerin 5'te 1'i peygamberin" ayeti geliyor. (Enfal: 1-41) YouVersionKutsal Kitap Uygulamasını kullanarak, Tanrı'nın sözünü her anda her yerde okuyabilirsiniz. Seçtiğiniz ayetleri renklendirerek vurgulu hale getirebilir, yer imlerinize ekleyebilir, arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz. Okuma Planlarını kullanarak Kutsal Kitap okumayı günlük bir alışkanlık haline getirebilirsiniz. iOS, Android, Blackberry, Windows Phone ve daha Nekötü yataktır! 13.Karşı karşıya gelmiş iki birlikte elbet sizin için bir delil vardı. Biri Allah yolunda çarpışıyordu diğeri göz bakışıyla onları kendilerinin iki misli gören inkârcılardı. [7] Allah gerek gördüğünü yardımıyla destekler. Basiretli olanlar için elbet bunda bir ibret vardır. AnaSayfa vuralk 2021-12-02T16:51:50+03:00. Kur’ân’ı Arapça aslından okuyup anlamak ve anladıklarımı Türkçe anlatmak üzere, Şeytânıracîmden, onun telkin ve iğvalarından Allah’a sığınıyorum. Allah’ın izniyle bu kitapta hevâ, heves ve kuruntudan kaynaklanan ham düşünce üretimine yer verilmemiştir. Açıklamalar av mehmet ali başaran, 1983-trabzon. devamını okuyayım. hakkında "halkı askerlikten soğutmak" suçundan dava açılmış vicdani retçi. isimleri açık seçik beyan edilmiş 394 kişinin ifadelerinden oluşan bir kitapta en göze batan ismi seçip ibret-i alem olsun diye dava açılmış resmen. sitesinden de şöyle duyurmuş haberi. 05Kas.2018 - Bu Pin, Bengisu Erva tarafından keşfedildi. Kendi Pinlerinizi keşfedin ve Pinterest'e kaydedin! 61Hs2W. Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an MealiAynı yerde Zekeriyya Rabbine şöyle yalvardı "Ey Rabbim! Tarafından bana hayırlı bir nesil bağışla; zira sen, her yakarışı duyarsın."Mehmet Okuyan Kur’an Meal-TefsirZekeriya orada Rabbine dua etmiş ve şöyle demişti "Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil ver! Şüphesiz ki sen duayı duyansın."Edip Yüksel Mesaj Kuran ÇevirisiZekeriya oracıkta Efendisine dua etti "Efendim" dedi, "katından bana tertemiz bir soy ver, Sen duaları işitensin."Orada Zekeriya, Rabb'ine dua etti "Rabb'im! Bana katından iyi bir nesil bağışla. Kuşkusuz, Sen duayı işitensin."Süleymaniye Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiZekeriya, orada Sahibine dua etti "Sahibim! Bana kendi katından temiz bir soy nasip et! Sen duamı dinlersin!" Rıza Safa Kur'an-ı Kerim GerçekZekeriya, işte orada, Efendisine yakarışta bulundu "Efendim! Senin katından, bana tertemiz bir soy bağışla. Kuşkusuz, Sen, Yakarışları Duyansın!"Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anİşte o anda-orada Zekeriyya Rabbine şöyle dua etti "Rabbum! Bana katından güzel bir nesil bağışla; çünkü sen tüm duaları işitensin!"Yaşar Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiZekeriyya orada Rabbine yakarmıştı "Rabbim, demişti, katından bana tertemiz bir soy bağışla. Sen yakarışı en iyi duyansın."Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıOrada Zekeriya Rabbine dua etti "Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" sadeleştirilmiş O aralık Zekeriyya Rabbine "Ey Rabbim, bana katından temiz bir soy ihsan eyle; şüphesiz sen duayı işitensin!" diye dua Esed Kur'an MesajıAynı yerde Zekeriya Rabbine yalvardı "Ey Rabbim! Rahmetinle bana güzel bir zürriyet bağışla; zira Sen, her yakarışı duyarsın."Diyanet İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe MealiOrada Zekeriya Rabbine dua etti "Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin" Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiO aralık Zekeriyya rabbına dua etti Yarab! dedi Bana ledünnünden bir temiz zürriyyet ihsan eyle şüphesiz ki sen duayı işidensinSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiOrada Zekeriyya, Rabbine du'a etmiş "Rabbim, demişti, bana katından temiz bir nesil ver. Sen du'ayı işitensin!"Orada Zekeriya rabbine dua etti "rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i KerimOrada Zekeriyya Rabbine düa etdi "Rabbim, bana senin tarafından çok temiz bir zürriyyet ihsan et. Muhakkak Sen düayı hakkıyla işidensin".Orada Zekeriyya Rabbına dua etti Rabbım; bana katından temiz bir şey bahşet. Muhakkak Sen duayı Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıZekeriya orada Rabbine dua etti -Rabbim, bana katından tertemiz bir soy ver! Sen duayı en iyi bir şekilde işitensin, Yıldırım Kuran-ı Kerim ve Mealiİşte o sırada Zekeriyya Rabbine niyaz edip "Ya Rabbi, dedi, bana Senin tarafından tertemiz, hayırlı zürriyet ihsan eyle! Şüphesiz ki Sen duaları işitip icabet edersin."Ahmed Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüAynı yerde Zekeriyya Rabbine dua etti "Rabbim, bana ledünnünden rahmeti sonucu özel meleki kuvve açığa çıkışıyla tertemiz bir nesil hibe et. Sen kesinlikle duamı işitensin yönelişimi algılayansın. "Edip Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran ÇevirisiZekeriyya oracıkta Rabbine dua etti 'Rabbim,' dedi, 'katından bana tertemiz bir soy ver, Sen duaları işitensin.'Erhan Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anOrada Zekeriyya, Rabb'ine dua etti "Rabb'im! Bana katından iyi bir nesil bağışla. Kuşkusuz, Sen duayı işitensin."Rashad Khalifa The Final TestamentThat is when Zachariah implored his Lord "My Lord, grant me such a good child; You are the Hearer of the prayers."The Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationIt was then that Zachariah implored his Lord; he said "My Lord, grant me from You a good progeny. You are the hearer of prayer."Edip-Layth Quran A Reformist TranslationIt was then that Zechariah called on his Lord, he said, "My Lord, grant me from You a good progeny; You are hearer of the prayers." Meal Ayet Arapça فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَاَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًاۙ وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّاۜ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَۙ وَجَدَ عِنْدَهَا رِزْقًاۚ قَالَ يَا مَرْيَمُ اَنّٰى لَكِ هٰذَاۜ قَالَتْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَرْزُقُ مَنْ يَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ Türkçe Okunuşu * Fetekabbelehâ rabbuhâ bikabûlin hasenin veenbetehâ nebâten hasenen vekeffelehâ zekeriyyâs kullemâ deḣale aleyhâ zekeriyyâ-lmihrâbe vecede indehâ rizkâans kâle yâ meryemu ennâ leki hâżâs kâlet huve min indiAllâhis innaAllâhe yerzuku men yeşâu biġayri hisâbin 1. Ömer Çelik Meali Hemen Rabbi Meryem’i memnûniyetle kabul buyurdu, onu en güzel şekilde büyütüp yetiştirdi ve onu Zekeriya’nın himâyesine verdi. Zekeriya ne zaman mâbette onun yanına girse, orada değişik bir rızık bulur da “Ey Meryem! Bu sana nereden ve nasıl geliyor?” diye sorardı. Meryem ise “O, Allah’tan geliyor. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır” derdi. 2. Diyanet Vakfı Meali Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi. 3. Diyanet İşleri Eski Meali Rabbi onu güzel bir kabulle karşıladı, güzel bir bitki gibi yetiştirdi; onu Zekeriya'nın himayesine bıraktı. Zekeriya mabedde onun yanına her girişinde, yanında bir yiyecek bulurdu. "Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?" demiş, o da Bu, Allah'ın katındandır" cevabını vermişti. Doğrusu Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır. 4. Diyanet İşleri Yeni Meali Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. 5. Elmalılı Hamdi Yazır Meali Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da "Bu, Allah katındandır." derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir. 6. Elmalılı Meali Orjinal Meali Bunun üzerine rabbı onu güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve güzel bir surette yetiştirdi, Zekeriyanın himayesine verdi, Zekeriyya onun üzerine mihraba her girdikçe yanında yeni bir rızk bulur, ya Meryem! bu sana nereden? derdi, o da Allah tarafından, derdi Şüphe yok ki Allah dilediğini hisabsız merzuk buyurur 7. Hasan Basri Çantay Meali Bunun üzerine Rabbi onu iyi bir rızaa ile kabul etdi. Onu güzel bir nebat gibi büyütdü. Zekeriyyâyi de ona bakmıya me'mur etdi. Zekeriyyâ ne zaman kızın bulunduğu mihraaba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu Meryem, bu sana nereden geliyor?» dedi. O da Bu, Allah tarafından. Şübhe yokdur ki Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir» dedi. 8. Hayrat Neşriyat Meali Böylece Rabbi onu Meryem'i, annesinden güzel bir kabûl ile kabûl etti ve onu güzel bir bitki bir çiçek gibi yetiştirdi; ve onu akrabâsı bulunan Zekeriyyâ'nın himâyesine verdi. Ne zaman Zekeriyyâ onun yanına ma'bede girse, yanında bir rızık bulurdu. “Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah tarafındandır!” derdi. Şübhesiz ki Allah, dilediğini hesabsız olarak rızıklandırır. 9. Ali Fikri Yavuz Meali Bunun üzerine Rabbi, Meryem'i güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi ve eniştesi Zekeriyya peygamberi de ona kefil himayesine memur kıldı. Zekeriyya ne zaman Meryemin bulunduğu mihraba girdiyse, onun yanında bir yiyecek buldu. “-Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” dedi. O da “- Bu Allah tarafından, şüphe yok ki Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır” dedi. 10. Ömer Nasuhi Bilmen Meali Artık onu Rabbisi bir güzel kabul ile kabul buyurdu ve onu bir güzel nebat olarak yetiştirdi. Zekeriya'yı da ona bakmaya memur etti. Zekeriya her ne zaman mahfilde onun yanına girse, onun yanında bir rızık bulurdu. Ya Meryem! Bu sana nereden geldi?» O da Bu, Allah tarafından,» der idi. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ dilediğini hesapsız merzûk buyurur. 11. Ümit Şimşek Meali Rabbi onun duasını güzel bir şekilde kabul etti ve Meryem'i güzel bir çiçek gibi yetiştirdi; onu Zekeriya'nın himayesine verdi. Zekeriya ne zaman mihraba girecek olsa, onun yanında yiyecek bulurdu. “Meryem, bunlar nereden geldi?” diye sorar, Meryem de “Allah katından” diye cevap verirdi. Gerçekten de Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır. 12. Yusuf Ali English Meali Right graciously did her Lord accept her He made her grow in purity and beauty To the care of Zakariya was she assigned. Every time that he entered Her chamber to see her, He found her supplied with sustenance. He said "O Mary! Whence comes this to you?" She said "From Allah. for Allah Provides sustenance to whom He pleases without measure." Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin anlaşılması mümkün değildir. Mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir. Âl-i İmrân Sûresi 37. ayetinin tefsiri için tıklayınız * Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir. Müslümanların dinmeyen ortak acısı olarak görülen Kerbela Olayı'nda ve sonrasında neler yaşandı? Kerbela Savaşı Ve Sonrasında Gelişen Olaylar Kufe’ye elçi olarak gönderdiği Müslim b. Akil’in öldürülmesinin ardından, gelişen son olaylardan haberi olmadan beraberindekilerle birlikte Kufe’ye doğru yola çıkan Hüseyin Ubeydullah b. Ziyad’ın gönderdiği birlik tarafından kuşatılmıştır. Bu ordu tarafından kendi teklifleri kabul edilmeyen Hüseyin Yezid’e biat etmeyi kabul etmeyerek, ölümden başka daha hayırlı bir seçeneğinin olmadığına karar vermiştir. Kufeliler biat etmeyi kabul etmeyen Hüseyin çadırının önünde savaş için toplanmış, Hüseyin ise gece ibadet etmek, namaz kılmak ve dua etmek için savaşın bir gün sonra olması teklifini göndermiştir. Böylece iki ordu da ertesi günki savaş için hazırlık yapmaya başlamıştır. Hüseyin beraberinde gelenlere gece kaçıp gitmelerini söylese de ashab bunu kabul etmemiş, Hüseyin ile birlikte ölmeyi tercih etmişlerdir. Ertesi gün Hüseyin ashabıyla birlikte sabah namazını kıldıktan sonra, ashabını savaş nizamına koydu. Kufelilerin arkadan gelmeleri ihtimalini gözönünde tutarak, çadırların arkalarına odun ve kamış yığıp ateşlemelerini emretmişti. Yakılacak ateşler için geceden çukurlar kazılmış, içlerine odun ve kamışlar doldurulmuş, bu suretle arkaları emniyet altına alınmış bulunuyordu. Kufelilerin harekete geçmeye hazırlandıkları sırada, Hüseyin kendisi için bir çadır kurulmasını emretti. Ve çadırın içinde hamam otuyla temizlik yaptı. Hüseyin Allah’a Münacatı Ve Kufelilere Son Hitab Hüseyin hayvanının üzerine bindi. Bir mushaf getirtip önüne yerleştirdi. Kufeli süvariler, Hüseyin doğru ilerlemeye başlayınca, Hüseyin ellerini göğe doğru kaldırdı ve “Ey Allah’ım! Her üzüntüde, sıkıntıda en sağlam güvencim, her darlıkta ümidim Sensin! Hakkımdaki her işte benim en sağlam güvenç ve dayancım Sensin! Senin indirdiğin musibetlerden kalbe zaaf verecek, tedbirler azalıp yetişmeyecek, dostlar, arkadaşlar bırakıp ayrılacak, düşmanlar sevinecek ne kadar musibet ve kederler varsa, ben onların hepsinden şikayetimi yalnız Sana arz eder, Senden başkasından yüz çevirir, Seni ister ve Sana yönelirim. Bütün darlıkta tasaları kaldıracak, açacak Sensin! Her nimetin verici ve yönelticisi, her iyiliğin sahibi, her dilek ve isteğin en son varıp dayanacağı Sensin!” diyerek Allah’a dua etti. Kufeli askerler çadırlara yaklaştıkları zaman, çukurlara doldurulmuş bulunan odun ve kamışlar tutuşturulmuş, alev alev yanmakta idi. Kufeli süvarilerden biri koşarak geldi. Çadırların arkalarında ateş ocaklarının alevlendiğini görür görmez “Ey Hüseyin! Kıyamet gününden önce, dünyada Cehennem ateşini istemekte acele ettin!” diyerek bağırdı. Hüseyin “Kimdir bu adam? Şimr b. Zilcevşen’e benziyor?” dedi. “Evet! Allah sana iyilikler versin! Bu, odur!” dediler. Hüseyin “Cehennem ateşinde yanmaya sen daha elverişli ve müstahaksın!” dedi. Müslim b. Avsece “Ey Resulullah’ın oğlu! Sana kurban olayım! Ben şuna bir ok atmayayım mı? Cebbarların büyüklerinden olan o fasıka ok atma fırsatı belki bir daha benim elime geçmez, düşmez!” dedi. Hüseyin “Atma! Çünkü, onlarla çarpışmayı önce ben başlatmak istemiyorum!” dedi. Hüseyin yanında Lahık diye anılan atı bulunmakta ve ona oğlu Ali binmekte idi. Kufeli askerler yaklaşınca, Hüseyin hayvanını istedi. Onun üzerine bindikten sonra, en yüksek sesiyle, herkese duyuracak derecede seslendi “Ey insanlar! Sözlerimi dinleyiniz! Sizin için, üzerime düşen va’z-ı nasihat hakkını yerine getirinceye, yanınıza gelişimdeki mazeretimi size bildirineeye kadar bekleyiniz, üzerime yürümekte acele etmeyiniz. Eğer mazeretimi kabul ve sözlerimi tasdik eder, benim hakkımda insaf ve adaletle hüküm verirseniz, bununla ahiret saadetine erersiniz ve benim üzerime yürümeye de yol bulmak sizin için mümkün olmaz! Şayet mazeretimi kabul etmeyecek, hakkımda kendiliğinizden insaf ve adaletle hüküm veremeyecek iseniz, Hz. Nuh’un kavmine dediği gibi, ben de size Siz ve ortaklarınız toplanıp artık ne yapacağınızı kararlaştırınız. O suretle ki, bu yapacağınız iş size sonradan hiçbir tasa ve pişmanlık vermiş olmasın. Yapacağınızı açıkça yapınız, gizlemeyiniz. Sonra da, hükmünüzü bana icra ediniz!’ Yunus-71 derim. Dedem Resulullah’ın kavmine dediği gibi, ben de size Hiç şüphesiz, benim velim, benim yardımcım ve sahibim, o Kitabı indirmiş olan Allah’tır ve O, bütün salihlere de velilik ediyor’ A’raf-196 derim” dedi. Sonra da söze şöyle devam etti Benim nesebimi bir araştırınız, bakınız ki; ben kimim? Sonra, vicdanınıza dönünüz de, onun kırgınlığını giderip kendinizden hoşnut etmeyi düşününüz. Hele bir düşününüz ki; beni öldürmek, haram ve mahfuz olan kanımı dökmek size helal olur mu? Ben, Peygamberiniz kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamberinizin vasisi ve amcasının oğlu ki, o, Allah’a iman ve Resulullah’ı Rabbinden getirdikleri şeylerde tasdik edenlerin ilki idi; onun oğlu değil miyim? Şehitler seyyidi Hamza, benim babamın amcası değil midir? Çift kanatlı şehit Cafer, benim amcam değil midir? Resulullah benim ve kardeşim hakkındaki, Bunlar, cennetlik gençlerin iki seyyididir!’ hadisi size erişmedi mi? Vallahi; yalancıya ve yalancının ev halkına Allah’ın gazaplandığını ve bunda ihtilafa düşenleri hüsrana uğrattığını bileliden beri, ben herhangi bir yalan sözü söylemeye niyet ve tenezzül etmemişimdir. Eğer söylediğim hadiste beni tasdik ediyorsanız, ki onun hak ve gerçek olduğunda şüphe yoktur, ne ala! Yok, beni yalanlıyor, bana inanmıyorsanız, bunu kendilerinden sorup öğrenebileceğiniz zatlar vardır aranızda. Cabir b. Abdullah’a, yahut Ebu Said el-Hudri’ye, yahut Sehl b. Sa’d’a, yahut Enes b. Malik’e sorunuz! Onlar, Resulullah benim ve kardeşim hakkındaki bu hadisini kendisinden işittiklerini size haber vereceklerdir. Benim hakkımdaki bu hadis de mi kanımı dökmekten sizi alıkoymayacak, size engel olmayacaktır?!” dedi. Hz. Hüseyin, onlara hitaplarına devamla “Haydi, siz bu hadisin doğruluğunda şüphe ettiniz. Benim, Peygamberinizin kızının oğlu olduğumda şüphe edebilir misiniz? Vallahi, doğu ile batı arasında, sizlerden veya sizin başkalarınızdan, Peygamberin kızının oğlu olarak benden başkası yoktur. Ben hassaten, sizin Peygamberinizin kızının oğluyum! Bana haber veriniz; ben sizlerden birisini öldürdüm de, o ölüden dolayı mı? Yahut birinizi vurup yaraladım da, onun kısası için mi? Yahut herhangi birinizin malını yok ettim de, ondan dolayı mı beni bırakmıyorsunuz?! Siz benden ne istiyorsunuz?” dedi. Kufeliler, tutulup kaldılar ve cevap veremediler. Bunun üzerine, Hz. Hüseyin “Ey Şebes b. Rib’i! Ey Haccar b. Ebcer! Ey Kays b. Eş’ as! Ey Yezid b. Haris! Sizler, bana Meyveler yetişti. Her taraf yeşillendi. Kuyuların suyu çoğaldı. Senin için askerler, yardımcılar hazırlandı. Hemen gel!’ diye yazı yazmadınız mı?” diyerek seslendi. Onlar “Biz böyle birşey yapmadık!” dediler ve inkar ettiler. Hz. Hüseyin “Subhanallah! Evet, vallahi, sizler bu işi yaptınız!” dedikten sonra “Ey insanlar! Beni istemiyorsanız, bırakınız, yeryüzünde emin olan yerime gideyim?” dedi. Kays b. Eş’as “Sen amcanın oğlunun hükmüne boyun eğsen olmaz mı? Onlar sana ancak arzu ettiğin iyiliği gösterecekler, sana onlardan hoşa gitmeyecek birşey erişmeyecektir” dedi. Hz. Hüseyin “Hayır! Vallahi, ben onlara ne ellerimi zelil olarak teslim ederim, ne de kölelerin ikrarları gibi ikrarda bulunarak bey’at ederim! Ey Allah’ım! Iraklılar beni aldattılar, bana hile ettiler. Kardeşime yaptıklarını bana da yaptılar. Ey Allah’ım! Onların işlerini boz, dağıt! Hepsini birer birer topla, yok et!” dedi. Kufeli askerler arasında bulunmuş olan Kesir b. Abdullah Şa’bi der ki “Hüseyin’e doğru ilerlediğimiz sırada, Züheyr b. Kayn, uzun kuyruklu bir at üzerinde, silahlanmış olarak bize doğru geldi. Ey Kufeliler! Sizi Allah’ın azabıyla uyarır, korkuturum! Bu ana kadar hepimiz kardeşiz. Tek din, tek millet üzereyiz. Aramıza kılıç düşmesin! Sizler, nasihata bizden daha ehliyetli ve elverişlisiniz. Araya kılıç düşerse, alakalar kesilir; biz ayrı bir ümmet oluruz, siz de ayrı bir ümmet olur gidersiniz. Muhakkak ki; Allah ne yapıyoruz görülsün diye, bizi de, sizi de, peygamberi olan Muhammed zürriyetiyle mübtela kılmış, imtihan ediyor. Biz sizi ona yardıma, İbn Ziyad azgınını ise bırakmaya davet ediyoruz. Sizler; İbn Ziyad’la babasının ancak kötü bir saltanat sürdürdüklerini, gözlerinizi çıkardıklarını, ellerinizi ve ayaklarınızı kestiklerini, cesetlerinizi kesip biçtiklerini ve sizleri hurma ağaçlarına yükseltip astıklarını, Hani’ b. Urve ve benzerleri gibi hayırlılarınızı ve Kur’an ehli olanlarınızı öldürdüklerini gördünüz!’ dedi. Kufeliler Vallahi, senin adamını ve yanındakilerini öldürmedikçe veya onu ve ashabını vali İbn Ziyad’a götürüp teslim etmedikçe, ayrılmayacağız!’ dediler. Züheyr b. Kayn, onlara Ey Allah’ın kulları! Fatıma oğlu, sevgiye ve yardıma, Sümeyye’nin oğlundan daha layık ve müstahaktır. Eğer onlara Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beytine yardım etmeyecek iseniz, bari onları öldürmekten Allah’a sığınınız! Yemin ederim ki; Yezid, Hüseyin’in öldürülmesinden başkasını ister ve bekler!’ dedi. Şimr b. Zilcevşen, Züheyr b. Kayn’a bir ok attı ve Sus! Allah seni sustursun! Uzun sözlerinle bizi bıktırdın artık!’ dedi. Zübeyr b. Kayn Ben sana hitap etmiyorum! Vallahi, senin Kitabullah’tan iki ayeti bile doğru dürüst okuyabileceğini sanmam! Kıyamet gününde rezil ve rüsva olacağını, inletici azaba uğrayacağını sana müjdelerim!’ dedi. Şimr Allah seni de, senin adamını da aynı zamanda kahretsin!’ dedi. Zübeyr Sen beni ölümle mi korkutuyorsun? Vallahi, ölümle birarada bulunmak, sizinle temelli kalmaktan daha sevgili ve daha hayırlıdır!’ dedi. Hz. Hüseyin, Zübeyr’e Gel artık! Andolsun ki; Firavun hanedanı, mü’min olsaydı, kavimlerine öğüt verir, doğru yola davette onlara yeterlerdi. Sen şunlara öğüt verdin ve gerçekleri tebliğ ettin. Öğüt ve tebliğ fayda verirse verir!’ dedi.” Kerbela Savaşı Ömer b. Sa’d, askerlerini Hz. Hüseyin ve ashabına doğru harekete geçirdi ve azadlısına “Ey Züveyd! Sancağını yanıma yaklaştır!” diyerek seslendi. Sancak kendisine yaklaştırılınca, yayının ortasına bir ok yerleştirip Hz. Hüseyin ve ashabına doğru atarak “Şahit olunuz ki, ilk oku atan kişi benim!” dedi. Mübarezeye çıkan askerlerin bir bir kaybetmesi üzerine Amr b. Haccac, Kufe askerlerine bağırarak “Ey ahmaklar! Hiçbiriniz onlarla ayrı ayrı çarpışmasın! Onlar sayıca azdırlar. Azala azala hiç kalmazlar! Vallahi, sizler onlara birer taş atmış olsaydınız, hepsini öldürürdünüz!” dedi. Ömer b. Sa’d “Doğru söyledin.” dedi ve Kufe leşkerine haber göndererek, kendilerinden bir adam, onlardan da bir adam meydana çıkıp tek tek çarpışma yerine, Hz. Hüseyin ve ashabının üzerine hep birden hücuma kalkmalarını emretti. Amr b. Haccac “Ey Kufeliler! Sizler itaatinizi ve cemaatinizi iltizam ve tercih ediniz. Dinden çıkmış, imam ve öndere karşı aykırı harekete kalkışmış olanların öldürülmesinde tereddüde düşmeyiniz!” dedi. Hz. Hüseyin “Ey Amr b. Haccac! Sen halkı benim üzerime saldırmaya mı kışkırtıyorsun? Biz dinden çıktık da, sizler mi onun üzerinde duruyorsunuz?! Vallahi; canlarınızın alınacağı ve amellerinize göre öleceğiniz sırada, hangimizin dinden çıktığını, cehenneme atılmaya ve orada yanmaya kimin daha elverişli ve müstahak olduğunu öğreneceksiniz!” dedi. Amr b. Haccac sağ taraftan, Ömer b. Sa’d da Fırat tarafından hücuma geçtiler. Bir müddet çarpıştılar. Ashab Bir Bir Şehid Düşüyor Hz. Hüseyin’in ilk ashabından olan Müslim b. Avsece, çarpışma sırasında vurulup yere düştü ve şehit oldu. Sol kol kumandanı Şimr b. Zilcevşen’in birlikleri de her taraftan, Hz. Hüseyin ve ashabına karşı hücuma geçtiler. Abdullah b. Umeyr, onlarla şiddetli çarpışmalar yaptı. Ancak Hani’ b. Sübeytu’l-Hadrami ile Bükeyr b. Hayyü’t-Teymi, birlikte hücum ederek, onu şehit ettiler. Hz. Hüseyin’in Müslim b. Avsece’den sonra şehit olan ikinci sahabisi bu zât oldu. Ömer b. Halid es-Saydavi, Cabir b. Haris, Sa’d ve Mücemmi’ b. Abdullahu’l-Aizi, çarpışmanın başlarında kılıçlarını sıyırıp Kufeli askerlerin içlerine dalmışlardı. Kufeliler onları ortalarına aldılar. Onların arkadaşları ile irtibatlarını kestiler. Abbas b. Ali onları kurtarmak için hücuma geçti ise de, kurtaramadı. Kufeliler onların hepsini bir yerde şehit ettiler. Hz. Hüseyin’in ashabı şiddetle çarpışıyorlar; hele otuz iki kişiden ibaret süvarileri, her taraftan hücuma kalkan Kufeli süvarilere kahramanca karşı koyuyorlar, onları bozup dağıtıyorlardı. Kufe süvari birlikleri kumandanı Azre b. Kays, süvarilerinin her tarafta bozguna uğradığını görünce, Ömer b. Sa’d’a Abdurrahman b. Hısn’ı gönderdi ve “Şu azıcık sayıdaki kişilerin süvarilerime yaptıklarını görmüyor musun? Piyade ve okçu birliklerini de harekete geçirsen ya!” dedi. Ömer b. Sa’d, Husayn b. Nümeyr’i çağırdı. Onu beş yüz okçu ile Hz. Hüseyin’in üzerine gönderdi. Bunlar Hz. Hüseyin’le ashabına ok yağdırmaya başlayınca, atlar oklara dayanamadılar, sarsıldılar ve ilerleyemediler. Bunun üzerine, hepsi atlarından inip yaya oldular. Çarpışma, öğleye kadar şiddetle devam etti. Çadırların sık ve birbirlerine dolaşık olması yüzünden, Kufeliler onlara ancak cepheden, bir taraftan hücum edebiliyorlardı. Ömer b. Sa’d, bunu görünce, çadırları bozmak, yıkmak ve onları sağdan soldan kuşatmak için askerlerinden bir kısmını gönderdi. Bunlar çadırları açmak ve çadırlarda bulduklarını yağmalamakla uğraşırlarken, Hz. Hüseyin’in ashabından üçer dörder kişi, çadırların aralarında Kufelileri öldürüyorlar, yakından okla vurup yere seriyorlardı. Bunun üzerine, Ömer b. Sa’d, askerlerine “Siz ne çadırlara giriniz, ne de onlan bozmakla uğraşınız. Siz bütün çadırlan ateşe verip yakınız!” diyerek emir verdi. Kufeli askerler, ateş getirip çadırlan tutuşturdular. Hz. Hüseyin, ashabına “Bırakınız, varsınlar onları yaksınlar. Çadırlar tutuştukları zaman bir ateş hattı hasıl olur, oralardan size saldırmaya kadir olamazlar!” dedi. Hz. Hüseyin’in dediği gibi de oldu. Kufeliler, Hz. Hüseyin’le ashabını sağdan, soldan ve arkadan kuşatmak imkanını bulamadılar. Onlarla ancak tek cepheden çarpışma yapabildiler. Şimr b. Zilcevşen, Hz. Hüseyin’in çadırına kadar ilerleyip mızrağıyla vurdu ve “Bana ateş getiriniz! Şu çadırı içindeki halk ile birlikte yakacağım!” diyerek bağırdı. Kadınlar feryat ederek çadırdan dışarı fırladılar. Hz. Hüseyin “Ey İbn Zilcevşen! Sen benim çadırımı ev halkımla birlikte yakmak için ateş getirtiyorsun! Allah da seni cehennemde yakar!” diyerek bağırdı. Humeyd b. Müslim der ki “Şimr b. Zilcevşen’e Subhanallah! Bu, senin için iyilik olmaz. Sen kendinde iki şeyi birleştirmek, yani Allah’ın ateş azabı ile azab etmek, çocukları ve kadınları öldürmek mi istiyorsun?! Vallahi, senin bu şekilde öldürmene ne iş başındaki adamlar, ne de valin razı olur!’ dedim. Şimr Sen kimsin?’ diye sordu. Ben kim olduğumu sana bildirecek değilim!’ dedim. Beni tanır da, sultan katında bana bir zarar verir diye korktum. Şimr’in yanına benden daha sözü dinlenir bir adam, Şebes b. Rib’i geldi. Ona Ben senin sözünden daha kötü bir söz, şu durağından da daha kötü bir durak görmedim!’ dedi. Bunun üzerine Şimr gitmek için döndüğü sırada, Züheyr b. Kayn ile on kadar arkadaşı hücum ederek Şimr ile arkadaşlannı çadırların yanından dağıttılar ve uzaklaştırdılar.” Hürr b. Yezid ve Züheyr b. Kayn, Kufeli askerlerle en şiddetli biçimde çarpışmalar yapıyorlardı. Birisi Kufe askerlerinin ortasına dalar, öbürü onu kurtarırdı! Bir müddet, bu şekilde savaştılar. Kufe piyade birlikleri Hürr’ün üzerine üşüştüler ve en sonunda onu şehit ettiler. Kufeli askerler, bir ara çarpışmayı durdurdu. Öğle namazını kıldılar. Hz. Hüseyin de öğle namazını ashabına salat-ı havf korku halinde namaz olarak kıldırdı. Öğleden sonra, çarpışma bütün şiddetiyle başladı. Kufeliler, Hz. Hüseyin’in yanına kadar geldi. Hz. Hüseyin’in ashabından Said b. Abdullahu’l-Hanefi; Hz. Hüseyin’e sağdan, soldan atılan oklara kendisini hedef yapıp Hz. Hüseyin’i korumak için önüne dikildi! Okla vurulup yere düştü! Züheyr b. Kayn “Ben Züheyr’im! Ben Kayn’ın oğluyum! Onları Hüseyin’in üzerinden def eder, kovarım!” diyerek çarpışmakta idi. Züheyr b. Kayn bir ara, eliyle Hz. Hüseyin’in omuzuna dokundu ve “Yürü! Doğru yol gösterilmiş ve doğru yolu gösterici olarak! Bugün, Peygamber dedene, kardeşin Hasan’a, baban Aliyyü’l-Murtaza’ya, çift kanatlı yiğit amcan Cafer’e, Allah’ın arslanı diri şehit Hamza amcana kavuşacaksın!” dedi. Kes’ir b. Abdullahu’ş-Şa’b’i ile Muhacir b. Evs, ansızın saldırarak Züheyr’i şehit ettiler. Nafi b. Hilal, üzerinde ismi yazılı zehirli akları Kufeli askerlere atmakta idi. Bu oklarla onlardan on ikisini öldürdü, o kadarını da yaraladı. En sonunda vurulup iki kolu kırılarak esir edildi. Onu, Şimr b. Zilcevşen’le adamları yakaladılar. Ömer b. Sa’d’ın yanına götürdüler. Ömer b. Sa’d “Yazık ettin kendine ey Nafi! Ne yaptın, kendine böyle kıydın?!” dedi. Nafi “Rabbim benim ne yapmak istediğimi biliyor!” dedi. Onun yüzünden akan kanlar sakalını ıslatmakta idi. Nafi, o halinde “Vallahi, sizden on ikisini öldürdüm. Bir o kadarını da yaraladım. Cihad üzerinde kendimi kınamıyorum. Eğer benim bir kolum sağlam kalsaydı, siz beni kolay kolay esir edemezdiniz!” dedi. Şimr onu öldürmek için kılıcını sıyırdı. Nafi ”Vallahi, sen Müslümanlardan olsaydın, bizim kanlarımıza girmiş olarak Allah’ın huzuruna çıkmak sana güç gelirdi! Hamdolsun Allah’a ki, ölümümüzü en şerli kullarının ellerinde takdir ve böylece bizlere şehitlik nasip etti!” dedi. Şimr, Nafi’in yanına geldi ve kılıçla vurup Nafi’i şehit etti. Kufeliler Dört Bir Yandan Hüseyin Etrafını Kuşattı Hz. Hüseyin’in ashabı, Kufe askerlerinin başlarına yığıldıklarını görüp onlara karşı ne Hz. Hüseyin’i, ne de kendilerini koruyamayacaklarını anlayınca, Hz. Hüseyin’in önünde ölme yarışına giriştiler. Gıfarilerden Abdullah b. Azre ile Abdurrahman b. Azre, Hz. Hüseyin’in yanına gelip “Ey Ebu Abdullah! Sana selam olsun! Biz, düşmanla senin arana gerilip, seni düşmanından korumak ve senin önünde ölmek istiyoruz!” dediler ve Hz. Hüseyin’in yanında çarpışmaya giriştiler. Cabirilerden Seyf b. Haris ile Malik b. Abd isimlerinde iki genç, Hz. Hüseyin’in yanına geldiler. Ağlıyorlardı. Hz. Hüseyin, onlara “Ey kardeşimin oğulları! Ağlamayınız. Vallahi biraz sonra, gözlerinizin aydın olacağını, sevineceğini umarım!” dedi. Gençler “Allah bizi sana feda etsin! Hayır! Vallahi, biz kendimize ağlamıyoruz. Senin her taraftan kuşatıldığını ve bizim de seni korumaya güç yetiremeyeceğimizi görüyor, sana ağlıyoruz!” dediler. Hz. Hüseyin “Ey kardeşimin oğulları! Siz bu yolda bana nasıl iyilik yaptınız ve dert ortaklığı ettinizse, Allah da sizi müttakilerin en güzel mükafatları ile mükafatlandırsın!” diyerek dua etti. Hanzale b. Es’ad, gelip Hz. Hüseyin’in önüne dikildi. Kufe askerlerine, Kur’an-ı Kerim’in “Ey kavmim! Doğrusu, ben o sürü sürü fırkaların gününü misal vermenizden; Nuh kavminin, Ad’ın, Semud’un ve daha sonrakilerin hali gibi bir maceraya sapıp felakete uğramanızdan korkuyorum. Yoksa, Allah kullarına bir zulüm dileyecek değildir. Ey kavmim! Doğrusu, ben size karşı o bağrışıp çağrışma günü olan Kıyamet gününden, o gün uğrayacağınız azabın dehşetinden endişe etmekteyim. O gün, hesap yerini arkanızda bırakarak cehenneme döneceğiniz gündür. O gün, sizi Allah’ın azabından hiçbir kurtarıcı yoktur. Allah kimi şaşırtırsa, onun yolunu bir doğrultacak da yoktur” Ahzab/30-33 ayetlerini okuduktan ve “Gelin, Hüseyin’le çarpışmayın!” dedikten sonra, sözlerini Taha suresinin 61. ayetinin sonu olan “Sonra, Allah azab ile sizin kökünüzü kurutur! Allah’a karşı yalan uyduran herkes, muhakkak hüsrana uğramıştır!” tehdidi ile bitirdi. Hz. Hüseyin, ona “Ey İbn Es’ad! Allah seni rahmeti ile esirgesin! Onlar senin kabule davet ettiğin hakkı red ve inkar ettikleri, seni ve arkadaşlarını öldürmeyi mübah sayarak ayaklandıkları ve birçok salih kardeşlerini de vurup öldürdükleri halde, senin öğüdünü nasıl dinler ve geri dururlar?” dedi. İbn Es’ad “Doğru söyledin! Sana kurban olayım. Sen benden daha iyi bilirsin ve bunu bilmeye daha layıksın. Artık ahirete gitsek de kardeşlerimize kavuşsak olmaz mı?” dedi. Hz. Hüseyin “Git! Dünyadan ve dünyadakilerden hayırlı olan imtihansız ve ibtilasız mülke!” dedi. İbn Es’ad “Ebu Abdullah! Sana ve senin Ehl-i Beytine selam olsun! Allah bizi Cennette kavuştursun, buluştursun!” dedi. Hz. Hüseyin “Amin! Amin!” dedi. İbn Es’ad, ilerleyip, çarpışa çarpışa şehit oldu. İbn Es’ad’dan sonra, Cabiri gençler de Hz. Hüseyin’e yönelip “Selam sana ey Resulullah’ın oğlu!” dediler ve ilerlediler. Bunlar da, çarpışa çarpışa şehit oldular. Abis b. Ebi Şebibü’ş-Şakir!, yanında Şakir’in azadlısı Şevzeb bulunduğu halde, Hz. Hüseyin’e doğru geldi. Abis, Şevzeb’e “Ey Şevzeb! Sen ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. Şevzeb “Ne yapacağım! Resulullah’ın kızının oğlunun yanında seninle birlikte ölünceye kadar çarpışacağım!” dedi. Abis “Sen bu düşüncede ve kararda isen, Ebu Abdullah’ın önüne var. O, diğer ashabına yaptığı gibi, senin arkandan da, senin için Allah’tan ecir dilesin. Senin için ben de ecir dilerim. Bize takdir olunan her şeyden dolayı kendimiz için ecir dileyeceğimiz gün, bugünden ibarettir. Bugünden sonra amel yok, ancak hesap var!” dedi. Şevzeb, Hz. Hüseyin’in yanına vardı. Selam verdikten sonra ilerleyip çarpışmaya girişti. Çarpışa çarpışa şehit oldu. Abis, Hz. Hüseyin’e “Ey Ebu Abdullah! Vallahi, yeryüzünde, yakın veya uzak, bana senden daha sevgili, senden daha üstün bir varlık yoktur. Eğer senden zulüm ve ölümü kaldırmak için canımı ve kanımı feda etmekten daha üstün birşeye malik ve kadir olsaydım, onu da feda ederdim! Selam olsun sana ey Ebu Abdullah! Ben şehadet ederim ki; sen de doğru yoldasın, senin baban da doğru yolda idi!” dedikten sonra, kılıcını sıyırıp Kufe askerlerine doğru gitti. O gün, Kerbela’da bulunmuş olan Rebi’ b. Temim der ki “Abis’i, gelirken görünce, tanıdım. Kendisi birçok harplerde bulunmuştu. Halkın en cesaretlisi idi. Ey halk! Bu, arslanların arslanıdır! Bu, İbn Şebib’dir. Sakın, hiçbiriniz ona karşı varmasın!’ dedim. Abis Yok mu adama karşı çıkacak bir adam!’ diyerek haykırıyordu. Ömer b. Sa’d Onu taşa tutunuz!’ diye emretti. Abis, her taraftan taş yağmuruna tutulduğunu görünce, zırhını sırtından, miğferini başından çıkarıp attı ve Kufe askerlerinin üzerine yürüdü. Vallahi, onun Kufe Askerlerinden iki yüzden fazlasını önüne katıp kovaladığını gördüm! Sonra, onu her tarafından kuşattılar. En sonunda öldürüldü. Onun başını birçok adamların ellerinde gördüm ki, onlardan her biri Bunu ben öldürdüm!’, Bunu ben öldürdüm!’ diyordu. Ömer b. Sa’d gelip Çekişmeyiniz ! Bu, bir tek mızrak demirle ölmemiştir!’ deyince, bu söz onları susturmaya ve aralarını ayırmaya kafi geldi.” Ebu’ş-Şa’sa Yezid b. Ziyadü’l-Kindi, iyi ok atıcı idi. Ömer b. Sa’d Hz. Hüseyin’in tekliflerini kabul etmediği zaman, Hz. Hüseyin’in tarafına geçmişti. Ebu’ş-Şa’sa, Hz. Hüseyin’in önünde iki diz üzerine gelerek yüz ok attı. Ebu’ş-Şa’sa, ok atarken “Ben, Arcele atlısı İbn Behdele’yim!” der, Hz. Hüseyin de “Allah’ım! Onun attığı oku rast getir! Mükafatını da Cennet kıl!” diyerek dua ederdi. Ebu’ş-Şa’sa, her oku attıkça, ayağa kalkar, bakardı. Bütün oklarını böylece atıp tüketti. Kendisi de şehit oldu. Hz. Hüseyin’in yanındaki ashabından en sonraya kalan, Süveyd b. Amr el-Has’ami idi. Ehl-i Beytinden ilk şehit olan da, büyük oğlu Aliyyü’l-Ekber’di. Aliyyü’l-Ekber, Kufe askerlerine zaman zaman saldırmakta idi. Saldırırken de “Ben Ali b. Hüseyin b. Ali’yim! Beytullah’ın Rabbine andolsun ki; biz Peygambere Şimr’den, Şebes’ten daha yakın ve daha önce geliriz! Vallahi, bizim hakkımızda, onlar emir ve hüküm veremez!” diyerek recez söylemekte idi. Bu recezi söyleyerek Kufe askerlerine saldırdığı sırada, Mürre b. Munkız b. Numan “Eğer o bana rastlar ve bu yaptığı gibi yaparsa, onun babasını ağlatmazsam, Araplar beni kınasın!” dedi. Ali b. Hüseyin, yine Kufe askerlerine kılıçla saldırırken, Mürre b. Munkız, önünü kesti ve onu mızraklayıp yere düşürdü. Kufe askerleri, üzerine üşüşerek kılıçları ile parçaladılar. Humeyd b. Müslim el-Ezdi der ki “O gün, Hüseyin’den kulağımla işittim. Diyordu ki Oğulcağızım! Allah seni öldüren kavmi öldürsün! Onlar, Rahman olan Allah’a karşı ayaklandılar ve Resulullah’a olan hürmeti, saygıyı kaldırdılar! Senden sonra dünya, bana bir toprak yığınıdır!’ Bir kadının Ali’nin yanına doğru koşarak geldiğini de gördüm. Eyvah! Kardeşciğim! Kardeşimin oğlu!’ diyerek feryat ediyordu. Onun kim olduğunu sordum. Resulullah’ın kızı Fatıma’nın kızı Zeyneb’dir’ denildi. Zeyneb, Ali’nin cesedinin yanına gelince, üzerine kapandı. Hüseyin, geldi. Onu elinden tutup çadıra kadar götürdü. Sonra, oğlunun yanına geldi. Gençler de onun yanına geldiler. Gençlere Kardeşinizi taşıyınız!’ dedi. Onu, vurulup düştüğü yerden kaldırdılar. Önünde çarpıştıklan çadırlarının önüne kadar taşıyıp, oraya koydular.” Humeyd b. Müslim der ki “Bir genç bize doğru geliyordu ki, yüzü sanki ay parçası idi. Elinde kılıç, üzerinde gömlek ve izar pelerin vardı. Ayak sandallarından birisinin bağı kopmuştu. Hangisinin kopuk olduğunu unuttum. Bana, Amr b. Sa’d Vallahi, bunun üzerine saldıracağım!’ dedi. Subhanallah! Onu kuşatmış olduğunu gördüğün şu askerlerin öldürmeleri sana yetmiyor mu ki, bir de ona sen saldırmak istiyorsun?!’ dedim. Vallahi, onun üzerine saldıracağım!’ dedi ve saldırdı. Onun başına kılıçla vurmadıkça dönmedi. Başına kılıç vurulunca, genç Amcacığım!’ diyerek yüzünün üstüne düştü. Hüseyin, kızdı. Bir anda şahin gibi yetişti. Kükremiş arslan saldırışıyla Amr b. Sa’d’a saldırdı. Kılıçla ona şiddetli bir darbe indirdi. Kufe süvarileri Amr’ı Hüseyin’den kurtarmak için hücuma geçtilerse de, Amr öldü gitti. Meydan aralaşınca, Hüseyin’in gencin başına varıp dikildiğini, o sırada gencin de ayaklarından can çekilmekte olduğunu gördüm. Hüseyin Kahrolsun seni öldüren kavim! Kıyamet gününde onların hasmı senin ceddindir! Vallahi, sen amcanı güç yetiremeyeceği bir işe seslenerek çağırdın. Halbuki, o senin davetine icabet etse de, etmese de sana bir faydası olmayacaktır! Vallahi, onun düşmanları çoğaldı, yardımcıları azaldı!’ dedikten sonra, genci yerden kucaklayıp kaldırdı. Gencin göğsünü göğsüne bastırdı. Kendi kendime Bunu götürüp de ne yapacak acaba?’ dedim. Onu da, oğlu Ali b. Hüseyin’in yanına götürüp bıraktı. Bu gencin kim olduğunu sordum. O, Kasım b. Hasan b. Ali b. Ebu Talib’dir!’ denildi.” Hüseyin Yorgun Düşmesi Hz. Hüseyin, uzunca bir müddet olduğu yerde hareketsiz kaldı. Kufe askerlerinden bir adam, onun yanına kadar vardı. Onu öldürmeyi üzerine almaktaki günahın ağırlığını düşünerek geri döndü. Bedda oğullarından Malik b. Nüseyr Bişrü’l-Kindi, Hz. Hüseyin’in yanına varıp, başına kılıçla vurdu. Kılıç başındaki külahı kesti ve başına battı. Başından kanlar akmaya başladı. Külah kanla doldu. Hz. Hüseyin, ona “Birşey yeme, içme! Yiyecek-içecek bulma! Allah seni zalimler güruhu ile haşretsin!” dedi. Başındaki külahı atıp bir takye istedi. Onu giydi ve üzerine sarık sardı. Yorgun düşüp olduğu yerde kaldı. Hüseyin Kucağında Okla Vurulan Yavrusu Hz. Hüseyin bir ara, küçük yavrusu Abdullah dizinde, kucağında olduğu halde oturuyordu. Abdullah o zaman üç yaşında idi. Kufe askerlerinin attıkları oklar, Hz. Hüseyin’in sağına, soluna, önüne ve arkasına düşüyordu. Esed oğullarından bir adam, bir ok atarak Abdullah’ı boğazından vurdu. Hz. Hüseyin, kanla dolan avuçlarını yere boşalttı. “Ya Rab! Bize göklerden yardım etmeyeceksen, hakkımızda ondan daha hayırlısını ihsan et! Şu zalim kişilerden de, bizim intikamımızı al! Ey Allah’ım! Bunlarla ve kavmimizden olanlarla aramızda Sen hükmünü ver! Yardım etmek için bizi çağırdılar. Sonra da, tutup bizi öldürüyorlar!” dedi. Hz. Hüseyin, yavrusunun boğazına saplanan oku çekip attıktan sonra, eliyle kanını silerken de “Vallahi, sen Allah katında Salih Peygamberin devesinden daha şerefli ve kıymetlisin. Muhammed Allah katında Salih Peygamberden daha üstün ve kıymetlidir!” diyordu. Sonra, bir bez getirtti. Bezi yırtıp, çocuğu ona sardı. Kılıcını sıyırarak tekrar çarpışmaya girişti. Ehli Beyt’in gençleri bir bir şehid oldu. Hz. Hüseyin’in önüne dikilen, yanında çarpışan yalnız Abbas b. Ali kalmıştı. Hz. Hüseyin ne tarafa yönelirse, Abbas b. Ali o tarafa yönelmekte idi. En sonunda, o da şehit oldu. Hüseyin Su İçirmeyen Adamın Akıbeti Hz . Hüseyin susamıştı. Susuzluğu son dereceyi bulunca, çadırlardan ayrılıp su içmek için Fırat’a doğru yöneldi. Su kanallarına doğru giderken, Eban b. Darem oğullarından bir adam “Yazıklar olsun sizlere! Onunla su arasına gerilseniz ya!” diyerek atını tepti. Halk da kendisini takip etti. Hz. Hüseyin ile Fırat arasına gerildiler. Hz. Hüseyin “Ey Allah’ım! Sen de onu susuz bırak!” dedi. Adam bir ok atıp Hz. Hüseyin’in damağından vurdu. Hz. Hüseyin, oku çekip attıktan sonra, ellerini açtı. İki avucu kanla doldu. “Ey Allah’ım! Peygamberinin kızının oğluna yapılanlardan dolayı şikayetimi Sana arzediyorum!” dedi ve geri döndü. Yemin edilerek denildiğine göre; çok geçmeden, Allah o adamı susuzluk hastalığına uğrattı. Kasım b. Asbağ der ki “Adamı görmüştüm. Yanında soğuk hoşaf, büyük testi ile süt ve su bulunuyor, adam Yazıklar olsun size! Su içirin bana! Susuzluk beni öldürüyor!’ diyor, kendisine su kabı veya süt testisi veriliyor, onu içiyor, uzanıyor, biraz sonra, yine Yazıklar olsun size! Su içirin bana! Susuzluk öldürüyor beni!’ diyordu. Vallahi, çok geçmeden adamın karnı deve karnının patlayıp yarıldığı gibi patladı. Adam da böylece öldü gitti.” Kufe askerlerinden Abdullah b. Ammar der ki “Piyadelerden kimi sağından, kimi solundan, Hüseyin’e hücuma geçtiler. Sağından saldırdılar, bozguna uğradılar. Solundan saldırdılar, bozguna uğradılar. Kendisinin üzerinde deniz koyunu tiftiğinden bir gömlek ve başında da sarık vardı. Vallahi, ben ne bundan önce, ne de sonra, onun gibi oğlu, ev halkı ve bütün ashabı öldürülmüş, eli kolu kırılmış olduğu halde cür’et ve cesaretini kaybetmeyen bir kimse daha görmemişimdir! Kendisini saran piyade birlikleri, canavar saldırısına uğramış keçi sürüsü gibi sağından solundan bozulup dağılmakta idiler! O sırada, Hüseyin’in kızkardeşi Zeyneb çadırdan çıktı. Ne olaydı gök yere yıkılıp bir olaydı!’ diyordu. Zeyneb, Hüseyin’in yakınında bulunan Ömer b. Sa’d’a Ey Ömer b. Sad! Sen bakıp dururken Ebu Abdullah öldürülecek mi?!’ dedi. Ömer b. Sad’ın yanaklarına ve sakalına gözyaşlarının aktığını gördüm. Ömer b. Sad yüzünü Zeyneb’den başka tarafa çevirdi.” Hüseyin Şehit Edilmesi Hz. Hüseyin uzun müddet hareketsiz kaldı. O sırada, Kufe askerleri onu öldürmek isteselerdi, öldürürlerdi. Fakat, birbirlerinden çekinmekte ve herkes onun kanına kendisinden başkasının girmesini istemekte ve beklemekte idi. Şimr b. Zilcevşen, Kufe askerlerine “Yazıklar olsun sizlere! Hay anaları ağlayasıcalar! Daha ne bakıp duruyorsunuz adama? Öldürün onu!” diyerek seslendi. Bunun üzerine, her taraftan Hz. Hüseyin’e saldırdılar. Hz. Hüseyin’in sol avcuna bir kılıç darbesi indirildi. Bunu vuran, Zür’a b. Şerik idi. Zür’a, bir darbe de onun omuzuna indirdi. Hz. Hüseyin de, onu omuzundan kılıçla vurup yere düşürdü. Hz. Hüseyin yüzünün üzerine düşüp düşüp kalkıyordu. O sırada Sinan b. Enes, arkasından gelerek, mızrağını Hz. Hüseyin’in köprücük kemiğinden saplayıp göğsünden çıkarınca, Hz. Hüseyin yüzünün üzerine yere düştü! Bir müddet, Hz. Hüseyin’in cesedine yaklaşıp başını kesmeye kimse cesaret edemedi. Sinan b. Enes, Havli b. Yezid’e “Başını kes onun!” dedi. Havli bunu yapmak isteyince, elleri titredi, kesemedi. Sinan b. Enes inip, Hz. Hüseyin’in başını gövdesinden ayırdı ve Havli b. Yezid’e verdi. Şehit edildiği zaman, Hz. Hüseyin’in cesedinde otuz üç mızrak yarası, otuz dört kılıç yarası bulundu. Hz. Hüseyin, Hicretin 61. yılında, Muharrem ayının 10’unda, Cuma günü öğleden sonra şehit edildi. Hz. Hüseyin şehit edildiği zaman elli yedi yaşına basmıştı. Hüseyin Elbise ve Silahlarının Soyulması Hz . Hüseyin’in Sinan b. Enes tarafından başı gövdesinden ayrılıncaya kadar, yanına kimse yanaşmamış, korkmuştu. Başı gövdesinden ayrıldıktan sonra, Esved adında bir adam, Hz. Hüseyin’in ayakkabılarını, Nehşel b. Darem oğullarından bir adam da kılıcını aldı. İshak b. Hayat, Hz. Hüseyin’in sırtından gömleğini soydu. Kays b. Eş’as ise, Hz. Hüseyin’in denizkoyunu tiftiğinden dokunmuş kadifesini yorganını almıştı. Böylece Hz. Hüseyin’in tüm kıyafetlerini sağlam haberlere göre; Kerbela cinayetine katılanlardan, hemen hemen hastalığa uğramayan kimse kalmamış, çoğu da delirmişti. Kufe Askerlerinin Çadırları Yağmalamaları Kufe askerleri, Hz. Hüseyin’in üstünü başını soyduktan sonra, Yemen zaferanlarına, elbiselere, develere yöneldiler ve onları yağmalamaya koyuldular! Daha sonra, Hz. Hüseyin’in ev halkına ait çadırları, ağırlık ve yiyecekleri kapışmaya başladılar! Elbiselerinin sırtlarından alınmasına razı olmayan kadınların elbiseleri zorla çıkartılıp alındı. Hz. Hüseyin’in çadırındaki şeyler kapışılırken Kufe askerlerinden biri Hz. Hüseyin’in kızı Fatıma’nın zinetini alınca, Fatıma ağlamaya başladı. Adam “Ne diye ağlıyorsun? Resulullah’ın kızı soyulurken ağlar mı hiç?” dedi. Fatıma “Bırak onu!” diye bağırınca, adam başka birşey almaya korktu. Hüseyin Oğlu Aliyyü’l-Asgar’ın Kurtuluşu Humeyd b. Müslim der ki “Aliyyü’l-Asgar b. Hüseyin’in yanına varmıştım. Kendisi, yatağa uzanmış, hasta yatıyordu. Şimr b. Zilcevşen, yanındaki piyadelerle konuşuyorlar, Bunu öldürecek miyiz?’ diyorlardı. Subhanallah! Çocukları da mı öldüreceğiz?! Bu, bir çocuktur!’ dedim. Oraya gelenleri, böylece, onun başından savıyordum. En sonra, Ömer b. Sa’d geldi. Haberiniz olsun ki; şu kadınların çadırına hiçbir kimse girmeyecek, şu hasta çocuğa da dokunulmayacaktır. Kim onların meta’larından bir şey almışsa, kendilerine geri versin!’ dedi. Vallahi, hiç kimse, aldıklara şeylerden hiçbir şey geri vermedi. Ali b. Hüseyin, bana Allah seni hayırla mükafatlandırsın. Vallahi, Allah senin sözünle bir şerri benden def etti!’ dedi. Hz. Hüseyin’in hasta olarak yatan yirmi üç yaşındaki oğlu Aliyyü’l-Asgar ile dört yaşındaki oğlu Ömer’den başkası kurtulamadı. Hüseyin Cesedinin Atlara Çiğnettirilmesi İbn Ziyad; Hz. Hüseyin öldürüldükten sonra, cesedinin de atlara çiğnettirilmesini, Ömer b. Sa’d’a yazdığı yazıda emretmişti. Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’in işi için toplanmalarını adamlarına emretti. Kendisinin atını da hazırladılar. Süvarilerden on kişi hazırlandı. Bu on süvari; Hz. Hüseyin’in cesedini, göğsü ve sırtı topraklar içinde ufalanıp belirsiz oluncaya kadar, atlarına çiğnettiler! Kerbela Şehitlerinin ve Kufe Askerlerinden Ölenlerin Sayısı Hz . Hüseyin’in ashabından şehit olanlar yetmiş iki kişi idi. Şehitlerin seksen yedi kişi ve dördünün Ensardan olduğu da rivayet edilir. Kerbela şehidlerinin yirmi üçünü, Hz. Hüseyin ile ev halkı ve akrabaları teşkil ediyordu ki; Hasan Basri’nin dediği gibi, yeryüzünde böyle kütle halinde bir aile katliarnı görülmemişti. Kufe askerleri Kerbela’dan çekilip gittikten sonra Gadiriyye köylüleri Kerbela şehitlerini bir günde defnettiler. Kufe askerlerinden öldürülenlerin sayısı ise seksen sekiz idi. Bir o kadar da yaralıları vardı. Ömer b. Sa’d kendi ölülerinin cenaze namazlarını kıldı ve onları defnettirdi. Hüseyin Başının İbn Ziyad’a Götürülmesi Hz. Hüseyin’in şehit edildiği gün, Ömer b. Sa’d, onun başını Havli b. Yezid ve Humeyd b. Müslim ile İbn Ziyad’a göndermişti. Hz. Hüseyin’in başı getirildiği zaman, İbn Ziyad yemek yiyordu. Hz. Hüseyin’in başı büyükçe bir tas, leğen içinde getirilip İbn Ziyad’ın önüne konuldu. İbn Ziyad, elindeki değnekle Hz. Hüseyin’in dudaklarına vurarak “Yakışıklı bir gençti! Ebu Abdullah’ın saçı da kırlaşmış! Hanginiz öldürdü onu?” dedi. Bir adam ayağa kalktı. İbn Ziyad “Öldürülürken o sana ne söyledi?” diye sordu. Adam Hz. Hüseyin’in sözlerini nakledince, İbn Ziyad’ın yüzü karardı, suratı asıldı. Humeyd b. Müslim der ki “Ömer b. Sa’d beni çağırdı. Ev halkının yanına varmamı, Ömer’e Allah’ın bir fetih ve zafer nasip ettiğini ve kendisinin sıhhat ve afiyette olduğunu müjdelememi bana emretti. Ben de, onun ev halkına gidip, bildirilecek şeyleri bildirdim. Sonra, İbn Ziyad’ın yanına gittim. İbn Ziyad köşkünde halkla oturuyordu. Müsaade edilince, bazı kişilerle birlikte ben de içeri girdim. Hüseyin’in başı İbn Ziyad’ın önüne konulmuştu. İbn Ziyad’ın, elindeki değnekle onun ön dişleri arasına dokunup durduğunu görünce, ashabdan Zeyd b. Erkam, ona Çek şu değneği o dudak ve dişlerden ki, kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a yemin ederim ki; Resülullah’ın onları öptüğünü görmüşümdür!’ dedi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. İbn Ziyad “Allah senin iki gözünü ağlattı! Vallahi, eğer sen kocamış, bunamış, aklı gitmiş olmasaydın, şimdi senin boyuunu vururdum!” dedi. Zeyd b. Erkam, kalkıp gitti. Halkın Vallahi, Zeyd b. Erkam bir söz söyledi ki, eğer İbn Ziyad onu işitseydi kendisini muhakkak öldürürdü!’ dediklerini işittim. Onlara Ne dedi?’ diye sordum. O, bizim yanımızdan geçerken “Bir kul, bir köleye sahip oldu! O da onları uşak yaptı. Siz ey Arap cemaati! Bugünden sonra, hep kul kölesiniz! Siz Fatıma’nın oğlunu öldürdünüz . Mercane’nin oğlunu ise kendinize vali yaptınız. Halbuki, o sizin hayırlılarınızı öldürüyor, hayırsız, işe yaramaz olanlarınızı kendisine kul ediniyor. Siz bu zillete razı oldunuz. Zillete razı olan kahrolsun!’ diyordu, dediler.” İbn Ziyad, Hz. Hüseyin’in başını Kufe caddesinde teşhir ettirdi. Şehitlerden yetmiş ikisinin de başı kesilerek İbn Ziyad’a gönderildi. Hüseyin Ev Halkının Kerbela’dan Kufe’ye Gönderilmesi ve Zeyneb Sözleri Ömer b. Sa’d; muharebe günü ile ertesi günü de Kerbela’da oturdu. Muharrem ayının on ikinci günü Kufe’ye hareket edileceğinin halka bildirilmesini Humeyd b. Bükeyr’e emretti. Hz. Hüseyin’in kızları, kız kardeşleri ve küçük çocuklardan yanlarında bulunanlar ile hasta olan Ali b. Hüseyin de birlikte olmak üzere, hepsi develer üzerinde kapalı hevdeçlere bindirildiler. Kurre b. Kays der ki “Bu kadınların, geçerlerken Hüseyin’in oğullarının ve ev halkının cesetlerine rastladıkları zaman, ellerini yüzlerine vurarak feryat ettiklerini gördüm. At üzerinde olduğum halde, önlerine doğru vardım. Ben, hiçbir zaman, bunlarda görmüş olduğum kadar güzel kadın manzarası görmüş değilim! Vallahi, onların yüzleri, güneşten daha parlak ve güzeldi. Gördüğüm ve duyduğum şeylerden hiç unutamayacağım şey de, Fatıma’nın kızı Zeyneb’in sözleridir. Zeyneb, kardeşi Hüseyin’in cesedi yanından geçerken “Ey Muhammed’im! Ey Muhammed’im! dedeciğim! Sana göklerdeki melekler salatü selam getiriyorlar! Hüseyin ise, şu otsuz, bozkır çölde, tozlara topraklara, kanlara bulanmış; azaları kesilmiş, biçilmiş , kırılmış , dökülmüş yatıyor! Ey Muhammed’im! Senin kızların esir edilmişler, zürriyetin hep öldürülmüşler! Sabah yelleri, onlann üzerlerine tozlar topraklar savuruyor, saçıyor!” diyordu. Vallahi o, dost düşman herkesi ağlattı.” Hz. Zeyneb’in İbn Ziyad’la Münakaşası Hz. Hüseyin’in çocukları, kızkardeşleri ve hanımları, İbn Ziyad’ın huzuruna getirildiler. Hz. Fatıma’nın kızı Hz. Zeyneb, elbisesinin en kötüsünü giymiş; tanınmamak, belirsiz olmak istemişti. Fakat, kendisinin hizmetçileri çevresinde dönüp dolaşıyorlar, hizmet ediyorlardı. Hz. Zeyneb, içeri girince, oturdu. İbn Ziyad “Kim bu oturan hanım?” diye sordu. Hz. Zeyneb, ona cevap vermedi. İbn Ziyad, sorusunu üç kere tekrarladı. Hepsinde de Hz. Zeyneb, ona cevap vermedi. Hz. Zeyneb’in hizmetçilerinden birisi “O, Zeyneb bint-i Fatıma’dır!” dedi. İbn Ziyad “Hamdolsun Allah’a ki ayıp ve kusurlarınızı ortaya dökerek sizi rüsva etti, öldürdü! Ortaya attığınız gülünç ve boş beyanlarınızı yalana çıkardı!” dedi. Hz. Zeyneb “Hamdolsun O Allah’a ki, Muhammed mensubiyetle bizi şereflendirmiştir. Hayır! İş hiç de senin dediğin gibi değildir. Allah ancak fasıkları rezil ve rüsva eder, facirlerin asılsız laflarını yalana çıkarır!” dedi. İbn Ziyad “Ehl-i Beytinize Allah’ın yaptığını nasıl görüyor, nasıl yorumluyorsun ya?” diye sordu. Hz. Zeyneb, Al-i İmran suresinin Uhud şehitleri hakkındaki 154. ayetinden “ … Üzerlerine öldürülmek yazılmış, takdir edilmiş olanlar, muhakkak, yatacakları, öldürülecekleri yerlere çıkıp gideceklerdi” mealli kısmını okuduktan sonra “Allah ahirette seninle onları bir araya getirecek. Allah’ın huzurunda onlarla muhakeme olunacak, davalaşacaksınız!” dedi. İbn Ziyad, Hz. Zeyneb’in verdiği cevaba kızdı. Ona zulüm ve işkence yapmak istedi. Amr b. Hureys “Allah valiye iyilikler versin! Bu, nihayet bir kadındır. Kadın söylediği herhangi bir şeyden dolayı sorumlu tutulur mu? Sen ona bozuk ve karışık sözlerinden dolayı ne çıkış, ne de onu kına!” dedi. İbn Ziyad, Hz. Zeyneb’e “Allah senin Ehl-i Beytinden taşkınlık ve azgınlıkta direnen ve ileri gidenleri böyle yok etmekle, içimin derdini giderdi, beni ferahlattı!” dedi. Hz. Zeyneb, kendisini tutamayarak ağladı ve sonra da “Sen benim yetişmiş yiğitlerimi öldürdün! Ehl-i Beytimi yok ettin! Ailemin en şereflilerini, büyüklerini, yükselen dallarımı, kollarımı kestin, biçtin! Soyumu, kökümü kopardın, kuruttun! Eğer senin bunlardan derdin iyileşebiliyor, için rahatlaşabiliyorsa, iyileş ve rahatlaş bakalım!” dedi. İbn Ziyad “Bununki bir cesaretlilik ve kahramanlaşmaktır. Gerçek! Senin baban bir şairdi ve kahramandı” dedi. Hz. Zeyneb “Kadınlar için, cesaret ve kahramanlaşma olmaz. Benim cesaret ve kahramanlığım, felaketlerle karşılaşmaktan; söylediklerimde, derdimin hafiflemesi için içimden fışkıranlardan ibarettir!” dedi. İbn Ziyad’ın Ali b. Hüseyin’le Münakaşası ve Onu Öldürmeye Kalkışması Ali b. Hüseyin İbn Ziyad’ın yanına götürülünce, İbn Ziyad ona “İsmin ne?” diye sordu. Ali b. Hüseyin “Ben Ali b. Hüseyin’im!” dedi. İbn Ziyad “Allah Ali b. Hüseyin’i öldürmedi mi?” diye sordu. Ali b. Hüseyin sustu. İbn Ziyad “Ne diye konuşmuyorsun?” dedi. Ali b. Hüseyin “O benim kardeşimdi. Ona da Ali denilirdi. Halk onu öldürdü!” dedi. İbn Ziyad “Onu muhakkak Allah öldürdü!” dedi. Ali b. Hüseyin sustu. İbn Ziyad “Ne diye konuşmuyorsun?” diye sordu. Ali b. Hüseyin “Allah; ölenin ölümü zamanında, ölmeyenin de uykusunda ruhlarını alır” Zümer-42, “Allah’ın izni olmadıkça, hiçbir kimse için, ölmek yoktur” Ali İmran-145 mealli ayetleri okudu. İbn Ziyad “Vallahi, sen de onlardansın! Bu, büluğ çağına ermiş mi? Vallahi, ben onu erkeklik çağına ermiş sanıyorum. Öldürün onu!” diye emretti. Ali b. Hüseyin “Ya şu kadınlara kim bakıp çekecek?” dedi. Ali b. Hüseyin’in halası Hz. Zeyneb “Ey İbn Ziyad! Senin bize yaptığın yeter. Döktüğün kanlarımıza daha doymadın mı? Bizden hiç kimse mi bırakmayacaksın?” diye bağırarak Ali b. Hüseyin’e sarıldı ve İbn Ziyad’a “Eğer sen mü’min isen, senden Allah hakkı için diliyorum Onu öldüreceksen, beni de onunla birlikte öldür!” dedi. Ali b. Hüseyin seslendi “Ey İbn Ziyad! Seninle şu kadınlar arasında iddia ettiğin gibi bir akrabalık varsa, onları gidecekleri yere Allah korkulu bir adamla yolla da, İslamiyetin gerektirdiği şekilde onlara sahip olsun!” dedi. İbn Ziyad, Ali b. Hüseyin’e baktı, baktı. Sonra da, oradaki halka yönelerek “Akrabalık ne şaşılacak şey! Vallahi, ben bunu da, bununla birlikte Zeyneb’i de isteyerek öldürebileceğimi sanıyordum!” dedikten sonra, Ali b. Hüseyin’e “Kadınlarınızla birlikte sen git!” dedi. Daha sonra İbn Ziyad, emretti. “Namaz için toplanınız!” diyerek seslendi. Halk, Ulu Cami’de toplandı. İbn Ziyad, minbere çıktı ve “Hamdolsun Allah’a ki, hakkı ve hak sahiplerini muzaffer ve üstün kıldı. Mü’minler emiri Yezid b. Muaviye’ye ve onun cemaatine yardım etti! Yalancı oğlu yalancı Hüseyin b. Ali ile onun taraftarlarını da öldürdü!” dedi. İbn Ziyad sözlerini bitirmeden, Abdullah b. Afif el-Ezdi, sıçrayıp ayağa kalktı. Kendisi, Hz. Ali taraftarlarındandı. Cemel günü, Hz. Ali’nin yanında sol gözünü; Sıffin günü de, başına ve kaşına indirilen kılıç darbeleriyle sağ gözünü kaybetmişti. Abdullah b. Afif, İbn Ziyad’ın sözlerini işitince, kızdı ve “Ey Mercane’nin oğlu! Yalancı oğlu yalancı sensin ve senin babandır! Yalancı oğlu yalancı seni vali yapan ve onun babasıdır! Ey Mercane’nin oğlu! Sizler Peygamberin oğullarını öldüreceksiniz de, sıddıkların, dosdoğruların kelamıyla, ağzıyla mı konuşacaksınız?!” diyerek İbn Ziyad’a çıkıştı. İbn Ziyad “Yanıma getiriniz onu!” dedi. İbn Ziyad’ın adamları, Abdullah b. Afif’in üzerine üşüştüler, onu tuttular. Abdullah b. Afif de, Ezdilerin parolası olan “Ya Mebrür!” diye seslenerek kabilesini imdada çağırdı. O zaman, Kufe’de Ezdilerden yedi yüz asker vardı. Ezdi gençlerinden bazıları, Abdullah b. Afifi kurtarıp ev halkına teslim ettiler. İbn Ziyad ise, tekrar adamlar göndererek onu getirtti ve öldürttü. Sebha mevkiinde asılmasını da emretti. Hüseyin Ev Halkının Ve Başların Yezid’e Yollanması Hz. Hüseyin’in ev halkı Kufe’ye getirildiği zaman, İbn Ziyad onların ayrı bir yerde ve güya en güzel şekilde barındırılmalarını, giyim ve kuşamlannın da sağlanmasını emretmişti. Onların yol hazırlıkları görüldü. İbn Ziyad, Ali b. Hüseyin’in de, ellerinin zincirle boynuna bağlanmasını emretti. Elleri boyunlarına bağlananlar, en büyüğü Ali b. Hüseyin olmak üzere, on iki çocuktu. İbn Ziyad, Hz. Hüseyin’in ev halkını, Muhaffez b. Sa’lebe ile Şimr b. Zilcevşen’in yanına katarak Yezid’e yolladı. İbn Ziyad, Zahr b. Kays’ı çağırttı. Ebu Bürde b. Avf ile Tarık b. Zabyan’ı da onun yanına kattı. Bunlar da, Hz. Hüseyin’le Ehl-i Beyt ve ashabının başlarını Yezid b. Muaviye’ye götürdüler. Şam’a taşınan başlar, Hz. Hüseyin ile beraber on sekiz baş idi. Bunlar, Şam’da asılarak teşhir edildi. Yezid, Zahr’a “Arkanda ve yanında ne haberin var?” dedi. Zahr “Ey mü’minler emiri! Seni Allah’ın fethi ve yardımı ile müjdelerim!” dedi. Ve sözlerine şöyle devam etti “Hüseyin b. Ali; Ehl-i Beytinden on sekiz, taraftarlarından da altmış kişi ile yanımıza geldi. Kendisini karşıladık. Vali İbn Ziyad’ın emri üzere; teslim olmak mı, yoksa çarpışmak mı istediklerini kendilerinden sorduk. Onlar çarpışmayı teslim olmaya tercih ettiler. Sabahleyin, güneş doğarken üzerlerine yürüdük. Kendilerini her taraflarından çepeçevre kuşattık. Onlar kılıçlara tutuldukları zaman; en sığınılmayacak yüksek, çukur yerlere -şahinden kaçan güvercinler gibi-sığınmaya çalışıyorlardı! Vallahi, ey mü’minler emiri! Deve boğazlanacak veya kuşluk uykusu uyunacak kadar bir müddette onların sonuna erdik! İşte sana onların cansız cesetleri! Topraklara bulanmış elbiseleri ve yüzleri! Şimdi, güneş onları eritmekte! Rüzgarlar onların üzerlerine tozlar topraklar saçmakta! Ziyaretçileri de akbabalar ve kartallardır! Onları yiyor ve bayram ediyorlardır!” dedi. Yezid’in gözleri yaşardı ve “Ben sizden, sizin taatınızdan, Hüseyin’in öldürülmesinden başka türlü bir hareket bekler ve isterdim. Allah Sümeyye’nin Mercane’nin oğluna lanet etsin! Vallahi, O’nunla ben buluşsaydım, konuşsaydım, onun suçunu bağışlar, kendisini bırakırdım. Allah Ebu Abdullah Hüseyin’a rahmet etsin!” dedi. Hz. Hüseyin’in başı, bir tas içinde olduğu halde, Yezid’in önüne getirilip konuldu. Güzel bir koku yayılır gibi oldu. Yezid, uşağına emretti. Tasın üzeri açıldı. Hz. Hüseyin’in başını görünce, Yezid’in yüzü kızardı. “Ben Ebu Abdullah’ın bu yaşa eriştiğini sanmıyordum!” dedi. Yezid’in azadlısı Kasım b. Abdurrahman der ki “Hüseyin’le Ehl-i Beyt ve ashabının başları Yezid’in önüne konulunca, Yezid, Husayn b. Humam’ın Bunlar, başa büyük işler açan, üstün gelmek isteyen adamların başlarıdır! Onlar bize karşı en çok isyan ve haksızlık edici idiler!’ mealli beytini okudu ve Vallahi ey Hüseyin! Eğer seninle ben buluşsaydım ve görüşseydim, seni öldürmezdim!” dedi.” Hüseyin Ev Halkı Yezid’in Huzurunda Hz. Hüseyin’in oğlu Ali ile çocuklar ve kadınlar, Yezid’in huzuruna getirildiler. Hz. Hüseyin’in Yezid’e gönderilen ev halkı arasında on iki çocuk bulunuyordu. En büyüğü, Ali b. Hüseyin’di. Çocukların elleri boyunlarına bağlanmıştı! Halk, Hz. Hüseyin’in ev halkına bakıyorlardı. Hz. Hüseyin’in kızı Fatıma -ki Sükeyne’nin büyüğü idi- Yezid’in huzuruna girince “Ey Yezid! Rasulullah’ın kızları esir midirler?” diye sordu. Yezid “Ey kardeşimin kızı! Böyle olmasını ben de istemez, hoş görmezdim” dedi. Fatıma “Vallahi, altın, gümüş halkalarımız bizde bırakılmadı. Neyimiz varsa, hepsi yağmalandı!” dedi. Yezid “Ey kardeşimin kızı! Senden alınan şeyler sana fazlasıyla gelecektir” dedi ve Hz. Hüseyin’in ev halkından alınan şeyleri sordurdu. Hepsini fazlasıyla ödedi. Bunun için, Sükeyne “Yezid b. Muaviye’den daha hayırlı bir kafir görmedim!” derdi. Hz. Hüseyin’in ev halkı Yezid’in önünde oturdukları zaman, Yezid onların üstlerinin başlarının perişanlığını görünce “Allah Mercane’nin oğlunu hayırdan uzaklaştırsın. Eğer bunlarla onun arasında bir akrabalık ve hısımlık olsaydı, size bu işi yapmaz, sizi bana böyle göndermezdi!” dedi. Yezid, bir ara, Ali b. Hüseyin’e “Ey Ali! Baban benimle akrabalık ilgisini kesmişti. Hakkımı bilmek, tanımak istememişti. Hakimiyet ve saltanatımı elimden çekip almaya kalkışmıştı. Bak! Allah da ona ne yaptı!” dedi. Ali b. Hüseyin “Gerek yerde, gerek nefislerinizde herhangi bir musibet vukua gelmemiştir ki, bu, Bizim onu yaratmamızdan önce mutlaka Kitab’da yazılmış olmasın. Şüphesiz ki bu, Allah’a göre kolaydır. Allah bunu elinizden çıkana tasalanmayasınız , O’nun size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız diye yazmıştır. Allah, çok böbürlenen her kibirliyi sevmez” Hadid/22-23 mealli ayetleri okudu. Yezid ise, ona “De ki Sizi çarpan her musibet, kendi ellerinizin işleyip kazandığı günahlar yüzündendir. Bununla beraber, Allah birçoğunu da affeder de, musibete uğratmaz” Şura-30 mealli ayeti okudu. “Bu, sana ve babana, o ayetten daha münasiptir” dedi. Hüseyin Ev Halkı Hakkında Yapılacak Muamelenin Görüşülmesi ve Kararlaştırılması Yezid, yanındakilere “Ey Şamlılar! Şunlar hakkında siz ne yapmamı düşünürsünüz?” diye sordu. Kufe eski valisi Numan b. Beşir “Resulullah onları bu halde görse ne yapar idiyse, senin de onlara öyle yapmanı uygun görürüm!” dedi. Yezid “Doğru söyledin. Onları serbest bırakınız. Giydirip kuşatınız. Onlara mutfaktan yemekler çıkarınız. Kendilerine birçok bağış ve bahşişler de verilsin!” dedi. Fatıma binti Ali der ki “Yezid b. Muaviye’nin önünde oturduğumuz ve bize acıdığı, hakkımızda birşeyler emrettiği sırada, Şamlılardan kızıl, mor suratlı bir adam ayağa kalkıp Yezid’e Ey mü’minler emiri! Şunu bana armağan et!’ diyerek, beni Yezid’ den istedi. Ben güzel bir kızdım. Onun bu isteği karşısında korktum, ürperdim ve titredim. Zannettim ki, bu istek onlar için caiz ve mümkündür. Kız kardeşim Zeyneb’in entarisinden yapıştım. Kız kardeşim Zeyneb, benden büyük bir akıllı idi. Bunun caiz olmadığını bilirmiş. Yalan söyledin! Vallahi, sen kötüleştin ve alçaklaştın! Bu, ne sana, ne de ona Yezid’e helal ve caizdir!’ diyerek Şamlıya çıkıştı. Yezid, kızdı ve ablama Sen de vallahi yalan söyledin! Bu, benim için helal ve caizdir! Ben bu işi yapmak isteseydim, yapabilirdim!’ dedi. Ablam Zeyneb Hayır! Vallahi, Allah bunu sana helal kılmamıştır. Milletimizden çıkmadıkça, dinimizden başka bir din tutmadıkça, bu senin için de mümkün olmaz!’ dedi. Yezid büsbütün kızdı ve Demek, böyle yaparsam babanın ve kardeşinin dininden çıkacağıını ileri sürüyor, bana karşı geliyorsun?’ dedi. Ablam Zeyneb Allah’ın dininden ki; o, babamın dini, kardeşimin dini ve dedemin dinidir. Allah seni de, senin babanı da, senin dedeni de ona hidayet etmiştir!’ dedi. Yezid Yalan söyledin ey Allah düşmanı kadın!’ dedi. Ablam Zeyneb Sen haksız yere sövüp sayan, kudret ve hakimiyetinle ezen bir emir misin yoksa?!’ deyince, Yezid utanır gibi oldu ve sustu. Şamlı adam Ey mü’minler emiri! Şu kızı bana armağan et!’ diyerek dileğini tekrarladı. Yezid Allah sana döşeğinde ölmek hükmünü ihsan edinceye kadar, bekar kal!’ dedi.” Şamlılardan bir adam da “Onların kadınları bize helaldir!” demişti. Ali b. Hüseyin “Yalan söyledin! Dinimizden çıkmadıkça, bu senin için mümkün olmaz!” dedi. Bunun ardınfan Yezid b. Muaviye, Hüseyin ailesini Medine’ye göndermiştir. Ebu Nu’m der ki “Bir adam, ihram halinde elbiseye sivrisinek kanı bulaştığı, yahut bir sineği öldürdüğü zaman ne yapmak lazım geleceğini İbn Ömer’den sormuştu. İbn Ömer, ona Sen nerelisin?’ diye sordu. Adam Iraklıyım!’ deyince, İbn Ömer Hele şuna bakın! Resulullah oğlunu öldürdüler de, şimdi bana sivrisineğin kanından dolayı ne yapmak lazım geleceğini soruyor! Halbuki, ben Resulullah Hasan ve Hüseyin ki, onlar benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır!’ buyurduğunu işitmişimdir’ dedi. Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 657. Kaynak M. Asım Köksal, “Hz. Hüseyin Ve Kerbela Faciası” İhsan Süreyya Sırma, Müslümanların Tarihi Error 522 Ray ID 7383dbbc4ba341bc • 2022-08-09 221720 UTC AmsterdamCloudflare Working What happened? The initial connection between Cloudflare's network and the origin web server timed out. As a result, the web page can not be displayed. What can I do? If you're a visitor of this website Please try again in a few minutes. If you're the owner of this website Contact your hosting provider letting them know your web server is not completing requests. An Error 522 means that the request was able to connect to your web server, but that the request didn't finish. The most likely cause is that something on your server is hogging resources. Additional troubleshooting information here. Cloudflare Ray ID 7383dbbc4ba341bc • Your IP • Performance & security by Cloudflare Giriş Tarihi 0853 Kuran’ın 3. Suresi olan Ali İmran suresi, 200 ayetten oluşmuştur. Medine’de indirilen bu sure, 33. ayetinde geçen İmran ailesi anlamına gelen Al-i İmran tamlamasından gelir. İmran ismi Kuran’a göre Meryem’in babasıdır ve aile alemlerine üstün kılınmıştır. Ali İmran suresinin 154. ayeti son derece önemlidir. Ali İmran Suresi 154. Ayeti okunuşu ve anlamı hakkında buradan bilgi alabilirsiniz. Ali İmran suresi hâkim konusu, peygamberlik, İsa, Meryem ve Hristiyanlıktır. Sure içerisinde sabırdan, cesaretten, kin ve öfkeye yenik düşmenin verdiği tehlikeden bahsedilir. İslam aleminde büyük öneme sahip bu ayetin faziletleri de vardır. Bu ayet özellikle duaların kabul olması için okunur. Bu ayetin önemi, Kuran'ı Kerim'in içerisindeki bütün harflerin Al-i İmran suresinin 154. ayetinde bulunmasıdır. Ali İmran Suresi 154. Ayeti Arapça Okunuşu Ali İmran Suresi 154. Ayeti Türkçe Okunuşu Śumme enzele 'aleykum min ba'di-lġammi emeneten nu'âsen yaġşâ tâ-ifeten minkums vetâ-ifetun kad ehemmet-hum enfusuhum yazunnûne biAllâhi ġayra-lhakki zanne-lcâhiliyyetis yekûlûne hel lenâ mine-l-emri min şey/-ink kul inne-l-emra kullehu liAllâhik yuḣfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lekes yekûlûne lev kâne lenâ mine-l-emri şey-un mâkutilnâ hâhunâk kul lev kuntum fî buyûtikum leberaze-lleżîne kutibe 'aleyhimu-lkatlu ilâ medâci'ihims veliyebteliyaAllâhu mâ fî sudûrikum veliyumehhisa mâ fî kulûbikumk vaAllâhu 'alîmun biżâti-ssudûri Ali İmran Suresi 154. Ayeti Anlamı Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven, bir grubunuzu kendinden geçiren uyuklama hali verdi; bir grup da kendi canlarının derdine düşmüşler, Allah hakkında haksız yere Cahiliye düşüncelerine kapılarak, "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki "İşin tamamı Allah'a aittir." Sana açmadıklarını içlerinde gizliyorlar "Bu işte bizim görüşümüz alınsaydı burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki "Evlerinizde dahi olsaydınız, yine de haklarında ölüm yazılmış olanlar ölüp düşecekleri yere geleceklerdi. Bu, Allah'ın içinizde olanı ortaya çıkarması ve kalplerinizdeki şüpheyi gidermesi içindir. Allah kalplerde olanı bilir." Ali İmran Suresi 154. Ayeti Tefsiri Uhud Savaşı'ndaki bozgunun ardından yüce Allah Müslümanları büyük kederlere uğrattıktan sonra, cesaret ve metanetini yitirmeden, eninde sonunda Hz. Peygamber'in zafere kavuşacağına inanan ve onunla birlikte düşmana karşı var gücüyle vuruşan bir gruba hafif bir uyuklama hali vererek dinlenmelerini ve heyecanlarının yatışmasını sağlamıştı. Almış oldukları yaralardan dolayı acılar içerisinde olmalarına rağmen kendilerini güvende hissetmişler, kılıçları ellerinden düşecek derecede uyuklamışlardı. Nitekim olayı bizzat yaşamış olan Ebû Talha, kendileri savaş alanında iken bu uyku sebebiyle kılıcının birkaç defa elinden düştüğünü ve tekrar aldığını ifade etmiştir Buhârî, "Tefsîr", 3/11; "Megāzî", 20. Oysa şiddetli korku içindeki insanı uyku tutmaz, uykusuzluk devam ettikçe de perişanlık artar ve insanın manevi gücü çöker. Uhud Savaşı'ndaki ortam böyle bir neticenin doğması için son derece müsait idi. Çünkü müşrikler savaş alanından ayrılırken yine geleceklerini söyleyerek Müslümanları tehdit etmişlerdi; bu sebeple Müslümanlar düşmanın dönüp tekrar saldırmasından ve kendilerini imha etmesinden veya Medine'ye saldırarak yağmalamasından endişe ediyorlardı. İşte böyle bir ortamda yüce Allah'ın bir lutfu olarak Müslümanları tatlı bir uyku basıp, korkuyu unutturmuş, gergin olan sinirlerini dinlendirmiş, böylece huzur ve güvene kavuşarak yepyeni bir güç kazanmışlar, düşman çekildikten sonra da onları Hamrâülesed'e kadar takip etmişlerdir. Daha önce Bedir olayında da savaştan önce böyle bir güven uykusu gelmişti bk. Enfâl 8/11. Uhud'da ise savaş esnasında veya savaştan hemen sonra daha savaş alanında iken Müslümanlar böyle bir ilâhî lutfa mazhar oldular. Savaşa katılanlardan bir grup ise canlarının derdine düşüp kendilerinden başka bir şey düşünmüyorlardı. Bunlar, her ne kadar mümin görünüyorlarsa da gerçekte inanmamış oldukları için dini ve Hz. Peygamber'i savunmak gibi bir kaygıları bulunmayan münafıklardı. Savaşa sırf ganimet almak veya fitne çıkarmak maksadıyla katılmışlar, ancak büyük bir kısmı daha savaş başlamadan Abdullah b. Übey ile birlikte geri dönüp gitmiş; gidemeyenler ise müminlerin içinde kalmışlardı. Ancak müminleri huzura kavuşturan uyku bunları sarmamış, dolayısıyla korkuları arttıkça artmıştı. Savaşın seyri müminlerin aleyhine döndüğü için onlardan intikam alırcasına duygularını ortaya koyuyor ve Câhiliye kafasıyla haksız yere Allah hakkında kötü şeyler düşünüyor ve Hz. Muhammed'in peygamberliği hakkında tereddüt uyandıracak sözler söylüyorlardı Cahiliye kavramının anlamı için bk. Mâide 50 ve Furkan 25/63-66'nın tefsiri. Münafıkların "Bu işten bize ne" sorusundan anlaşıldığına göre onlar, düşmanla meydan savaşı yapma hususunda alınan kararın hatalı olduğuna, bu kararda kendilerinin sorumluluğu bulunmadığına, savaşın planlanmasında görüşlerine uyulmadığına, dolayısıyla elde edilen bu sonuçtan sorumlu olmadıklarına, sorumluluğun meydan savaşını isteyen müminlere ve onların sözünü dinleyen Hz. Peygamber'e ait olduğuna işaret etmek istemişlerdir. Nitekim münafık Muattib b. Kuşeyr'in, Hz. Peygamber'in yanında açığa vurmayıp münafıkların arasında söylediği "Bu işte bizim görüşümüz alınsaydı burada öldürülmezdik" ifadesinden de bu anlaşılmaktadır Taberî, IV, 142-143; Kurtubî, IV, 242. Oysa Hz. Peygamber, münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy'i istişareye çağırmış, kendisi de onun görüşü doğrultusunda görüş beyan etmişti. Ancak gençler, düşmanı Medine dışında karşılamayı uygun gördükleri için karar onların görüşü doğrultusunda alınmıştı. Bu sebeple münafıkların böyle bir bahane ile Hz. Peygamber'e karşı itiraz hakları olmadığı gibi onu istibdat ile de suçlayamazlardı. Başka bir görüşe göre ayetin ilgili kısmı şöyle yorumlanmıştır Münafıklar Hz. Peygamber'e, "Bu işten bize bir yarar var mı?" diyerek bu savaşta kendileri için herhangi bir çıkar bulunmadığını vurgulamak istemişler; kendi aralarında da "Bu işten bizim bir çıkarımız olsaydı burada öldürülmezdik" demişlerdir Şevkânî, I, 436. Süleyman Ateş'e göre "Bu işte bizim görüşümüz alınsaydı burada öldürülmezdik" diyenler münafıklar değil samimi müminlerden bir gruptur. Ona göre münafıklar savaşa katılmamışlardır, oysa bunlar savaş anında söylenmiş sözlerdir. Savaşın dehşetinden sarsılan bazı müminlerin içlerinde böyle düşünceler belirmiştir. Zira bu sözleri söyleyen kimselerin affedildiği bildirilmektedir. Halbuki münafık nifak içinde kaldığı sürece affedilmez II, 122. Kanaatimizce Ateş'in bu görüşü isabetli değildir. Çünkü bir grup münafık müminlerin içinde kalarak savaşa katılmıştı. Bu sözü onların söylemiş olma ihtimali daha kuvvetlidir. Bir sonraki âyette affedildikleri bildirilenler ise münafıklar değil şeytanın vesvesesine aldanıp savaş yerinden ayrılan müminlerdir. Ayrıca Allah ve Peygamber uğrunda canı dahil her şeyini feda edecek derecede samimi müminlerin böyle bir söz söylemeleri mümkün değildir. Münafıkların bu tutumlarına karşılık yüce Allah, "De ki İşin tamamı Allah'a aittir" buyurarak emir ve iradenin kendisine mahsus olduğunu, galibiyet veya mağlûbiyetin ezelde takdir ettiği ilâhî kanunlarına uygun olarak meydana geldiğini ve geleceğini vurgulamakta; ölenlerin de yine Allah tarafından takdir edilmiş ecelleriyle öldüklerini, eceli gelenlerin evlerinden çıkmasalar bile ölümden kurtulamayacaklarını, her insanın ölümü nerede takdir edilmişse gidip orada öleceğini bildirmektedir. Ayrıca ayette bu olayların bir hikmete binaen cereyan ettiği, bunlarla müminlerin denendiği ve kalplerinde olan kötü düşüncelerin temizlendiği ifade buyurulmuştur. Şüphe yok ki insanların gerçek şahsiyetleri güç olaylar karşısında ortaya çıkar. Nitekim Uhud Savaşı'nda da böyle olmuş, bu imtihan neticesinde insanların gerçek yüzleri ortaya çıkarılmıştır. Kalplerdeki sırları dahi bilen yüce Allah'ın insanları imtihan etmesi, onların iç yüzlerini bilmediğinden değildir. Savaşlarda alınan yenilgiler, yaşanan acılar insanların kendilerini sorgulamalarına, hatalarını görmelerine ve durumlarını düzeltmelerine yardımcı olur. Bu sebeple âyette Allah'ın Uhud'da olup bitenlerle müminleri deneyip kalplerindeki yanlış düşünce ve duyguları temizlemeyi murat ettiğine işaret edilmektedir. Her şeyin yüce Allah'ın takdiriyle cereyan etmiş olması, bizim sebeplere sarılmayı ihmal etmemizi gerektirmez. Çünkü kazâ ve kaderin nasıl olduğunu, nerede, ne zaman ve ne şekilde tecelli edeceğini bilemeyiz; biz olayı ancak meydana geldikten sonra bilebiliriz. Biz çalışmakla ve sebeplere sarılmakla görevliyiz. Bütün gayretlerimize rağmen istediğimizi elde edemediysek o zaman Allah'ın takdirinin bizim isteğimize aykırı olduğuna inanır ve ona teslim oluruz. Bu durumda da sorumlu olmayız.

ali imran 37 ayeti ne için okunur